Bugüne kadar birçok
iletişim doktrininde sürekli olarak “Kitle İletişimi”ne değinilmiş, kitleden
gelen mesajlar sadece geri bildirim olarak görülmüş ve öyle ele alınmış. Kitle
iletişim araçlarından gelen mesajlar hedef kitle tarafından yorumlanarak
cevaplanmış ya da gelen mesajlara göre bir etki yaratılmış, yaratılması
beklenmiş. Hatta bazı doktrinlerde kitlenin gönderilen her mesajı
sorgulamaksızın kabul edeceğine inanılmış. Sanki hedef kitledeki toplum
parçasının hiçbir üyesinin düşünme, yorumlama gücü yokmuş gibi yaklaşılmış.
Peki, iletişim
uzmanlarının, profesörlerinin, hatta Frankfurt Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü’nün bile gözden kaçırdığı bir gerçek varsa? Ya kitle düşünmeye,
yorumlamaya başlarsa. Ya da çoktan başladıysa!
Burada bahsetmeye
çalıştığım şey temelde hiçbir mesaj yok iken toplumun her bireyinin aynı anda mesaj
göndermesi ve alıcı konumundan çıkıp her bireyin ayrı ayrı kaynak durumuna
dönmesi. Yani kitle iletişimindeki klasik iletişim modellerinin tam tersi yönde
çalışması. Tek bir kaynaktan çok hedefe giden mesaj yerine çok kaynaktan tek
bir hedefe giden bir mesajdan bahsediyorum. Ve evet bir yerden sonra kaos
ortamından…
Geçmişte Chicago’da
işçilerin toplu grevi ve ardından Haymarket Meydanında toplanmaları Kitle
iletişim bilimini oldukça geliştirdiği söylenir ki aslında asıl yaşanan
kitlenin kaynak konumuna geçmesi ve hükümeti alıcı konumuna düşürerek toplu
mesaj bombardımanında bulunmasıdır. Her isyanda, ayaklanmada bunu açık bir
şekilde görebiliriz.
Bu durumun en
belirgini yakın geçmişte Yunanistan’da peş peşe yaşanan ayaklanmalar. Polis bir
genci vuruyor, genç yaşamını yitiriyor. Aslında topluma gönderilen bir mesaj
söz konusu değildi, alıcı durumunda bile olmayan bir toplum bir anda polise ve
hükümete karşı ardı arkası kesilmeyen mesajlar göndermeye başladılar. Benzer
olaylar Türkiye’de de görüldüğü halde toplumun böylesine büyük bir cevap
vermesinin gerçekleşmemiş olması Yunan Halkının da alıcı olmadığı izlenimini
yansıtabilir.
Şahsen bir iletişim
uzmanı bile değilim. Ancak sözde iletişim uzmanlarının, profesörlerinin biraz
daha geniş düşünmeleri gerekmektedir. Dünya’da hiçbir hükümet, daha doğrusu
kitle iletişim kaynakları böyle bir kitle mesajlarına hazırlıklı değil.
Kaynaklarda tek yapılan bu durumun gerçekleşmemesi için uygulanan gündem
değiştirme ve uyutma politikası.
Oktay Sinanoğlu’nun
Büyük Uyanış kitabındaki gibi bir aydınlanma sürecinin olabileceği hiç
düşünüldü mü acaba? Geçmişte kurtuluş yıllarında Türkiye’de yaşanmış bir durum,
daha geçmişte ise Rönesans ve reform hareketleri ile Avrupa’da, iç savaş ile
Amerika’da yaşanmış durumlar bu uyanışlar. Gerçi hemen hepsi bir şekilde
bastırılmış, sindirme politikası uygulanmış.
İnanıyorum ki; gün
gelecek toplum kitle iletişimini elindeki tek kitle iletişim aracı internet ile
tersine kullanmayı öğrenecek.