6 Haziran 2013 Perşembe

Otoriteye Direniş

Bazen bazı şeyler için çok geç olabilir hayatta. Kendinde sorgulama gereği duymayan insanlar çıkmaz  uç köşelerde, sokak, insanların yaktığı ateşte ısınmaya çalışırken yok olur. Ateşi elinde tutuyorsan yanmayı da göze almalıdır, kişi. Otoriteye direnmek böyle bir ateştir. Yeni bir başlangıçtır… Yanmalı ve yakmalı her şeyi. Nimetlerinden 2023 ve ötesine kadar faydalanma, sırada başkanlık sistemi var… Bu şehri ikiye ayırmalı… Gezi parkını ranta sunmalı. Hani birisi çıkıp dedi ya kışlalar cami. Demek ki şifre cami yani kıbleyi çevirdikleri nokta rant. Kapitalizm nimetlerinden faydalanma.
Ey otoritelerle problemi olanlar hem kendi içindeki, hem de sahte otoritelerle problemi olanlar ve Militer politize reaksiyon, direk veya endirekt otoriter baskılar emperyalizm her yerde gericilik ve artan ulusal baskıdır. Emperyalizm, her yere özgürlük değil, egemenliğini götüren finans kapitalin ve tekellerin çağıdır. Amaç toplumsal yaşamın ve insan düşüncesinin tek tipleştirdiği bugün yapılanlarda görülebilen gerçeklerdir.
Yalnız gericilik değil aynı zamanda şiddet eğilimidir. Barışçıl ve saldırgan olmayan bir iktidar düşünülemez. Meclisteki temsilciler, sendikalar, dernekler, burjuvalar, aristokrasi ve demokrasi havarilerinin ilericilikleri kapitalizmin bu aşamasında bitmiştir.
Kendi çıkarlarını toplum çıkarı gibi yuttururlar. Konsesyus oluştururlar. Adı da burjuva demokrasisi olur. Sonucunda yutturulan demokrasi oyununda halk zarar görür. Bunun önüne ancak devrimci, eğitimli sınıfı ile geçilir.
Kendi devrimini yapmadığı sürece sadece sermayenin başına bela olmak ile yetinilirse, devletin güçleri faili meçhul müdahalelerle, kanla, şiddetle eder.
Aydınlıkları yok edilerek, kültürel varlıkları emperyal yatırımlar, barajlar, santrallerle yok edilerek, koyun mantığında yaşamaya mecbur bırakılmaktadır. Psikolojik yollar üzerinden asimilasyona, soykırıma uğratılmak istenmektedir. Bu metot ile azınlık duruma bırakılma yaratılmaktadır.
Bu coğrafyaya kendinden menkul bir demokrasi anlayışı var. Sınıfsal ve siyasal yapısının gerçek bir demokrasiyi üretecek besleyecek aşamaya gelememiş olmasından, demokrasi adına yapıldığı söylenen Püris zaferleri, baskıcı bir örtülü darbe olarak ortaya çıkıyor.
Türkiye gibi demokrasinin yaşanmadığı bir ülkede halk iyisini bilir yaklaşımı tehlikeli bir tutumdur. Bu nedenle demokrasi adına ilginç çelişkiler ortaya çıkmaktadır, Şeriatçılarla, etnik politika yapanlara, olmayan ve gelişmeyen demokrasinin traji komik reaksiyonu camiiler kışla, minareler süngümüz söylemleri, demokrasi ile ne kadar örtüşüyor anlamak mümkün değil. Ne adına ileri demokrasi? Ya da bunun adımı demokrasi. Demokrasi temel hak ve özgürlüklere dayalı, çoğunluğun da bu temel hak ve özgürlüklere tecavüz edemeyeceği bir düzen ise, tarikat şeyhlerinin, aşiret reislerinin yönlendirmesi ile oluşan efendi köle ilişkisinin yarattığı, kendi kaderini tayin edemediği ve bir kişinin yönlendirmesi sonucu oluşan seçimler ne kadar demokratik oluyor. Anlamak mümkün değil. Demokrasi, iktidarların ellerindeki siyasal gücü ya da rejimi din ekseninde saptırmaz.
İktidar gerçekten demokrasiye inanıyor mu? Yoksa kapitalizmin nimetlerinden faydalanacağı, emperyalizme hizmette rüşvet gibi, kendi çıkarı için kullanması ne kadar demokrasi anlayışını götürür bilinmez. Demokrasi salt çoğunluğun rejimi diye algılanmamalı.
Demokrasi salt çoğunluk rejimi değil, temel hak ve özgürlüklerin korunduğu bir rejimdir; bunların başında tabi ki inanç gelir, tek bir inanca özgü demokrasi olamaz, bütün farklı inanç sahiplerine ve inançsızları devlet karşısında vatandaş karşısında eşit görmeyen rejime demokrasi denmez.
İşte sorunun nedenleri altında katıksız bir entelektüel felce uğrama vardır. Emperyalist güçlerin güdümünde olanların geldikleri kişisel durum itibariyle ilgili memnuniyetleri, ve bu yaşamlarına helal gelmemesi için, toplumun aklını kullanmaması için ellerinden geleni yapmaları, sadece onları itaat eden zümreler olarak görmeleri, toplumun açmazlarını görmek yerine, şartlanmış bir şekilde yol almaları, entelektüel olarak değerlendirdiğimiz insanların sadece bazı simgeler üzerinden mücadele etmek yerine, sosyal adaletin, kalkınmanın, insan aklının sonuna kadar kullanılması daha sağlıklı reaksiyonlardır.
İnsanımızın hayatını ve dünyada oluş amacını anlamlandırmaya çalışırken dini değil, diğer unsurları kullanmalıdır. Din ile toplumun değerlerinin bir arada bulunduğu ama kesinlikle ayrı olduğu bir toplum toplum ve yönetim anlayışı oluşturulmalıdır. Özel ve kamusal insan ilişkileri dinsel değerler, gelenekler ve kurumların dışında tartışmak ve yaşama geçirmek gerekir. Üst yapı, tembellik, aşksızlık, lümpenizm, küçük burjuva reaksiyonlar, miltarize edilmiş politik reaksiyonlar, egemen iktidar, otoriter yapılar ve son zamanlarda daha da belirginleşen kapital, ekonomik ilişkiler tarafından yönlendiriliyor; işte görünen hızlı deformasyon bu üst yapı ile alakalı, ama çok ağır devinen, değişirken yenilenen ama özünden çok fazla bir şey yitirmeyen, içinde yüzlerce, binlerce yıllık anlamlar yüklü plan bu coğrafyada kendi yaşam kaynaklarından ayrılmaksızın, başkalarına kul köle olmaksızın birlikte yaşayabilmenin olanaklarını sunacak olan, kültür ayırımlarını bilince taşıma hareketidir. Otoriter yapılara direniş...
Bugün her zamandakinden daha çok köle var...



Signature ID: 54491-190-473593C8B9FED40D433A385F74B038DA-11082010

NOT:
11.02.2010 tarihli dijital imza ile korunan bu metinin içeriği, güncel olaylar göz önüne alınarak değiştirilerek yeniden yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder